12 Temmuz 2009 Pazar

iCity


Bilmiyorum butun bu planlar, fikirler, kimilerine gore delilikler, ne kadar dogru ama beni taniyan herkes bilir ki herkesi dinleyip yine kendi bildigimi yaparim. kalktim geldim buralara belki kisa belki uzun donem. belki de gecis sinavlarina girip 4 yillik yaparim burdada osym isi olur. turkce karakteri olmayan klavyemden yaziyorum bu satirlari o yuzden okurken garip gelebilir affiniza siginip selam ediyorum.

oncelikle buraya gelirken bir sey farkettim, daha dogrusu hatirladim. siki bir sozluk kullanicisi olan ben gelmeden evvel de sozlukte ny u bir sekilde arastirdim ve baslik altindaki 100 lerce entry'yi ve ilintili basliklari oturup okudum. arastirdim inceledim bir kac demlik cayi ictim ve burayi gordukten sonra aklima gelen tek bir entry oldu "eger dunyayi sikistirip zipleselerdi dosya adi nyc.zip olurdu" diye tanimlamisti biri ve dogruydu. Ayni metro vagonunda ortadoks yahudi, meksikali aile, japon ogrenci, hiphopci zenci, koreli genclik, elinde haritayla saga sola bakinan avrupali turist aile, j-lo formatinda latino hatunlar, escinsel cift, hindistanli amca, new york cok bozuldu mirim tadinda ortaliga bakis acan amca ve bir de temel(bunu ben ekledim)... bunlarla ayni vagonda 10 istasyon gidip sasirmiyorsunuz. Bu sehrin oyle garip bir etkisi var. Kimse kimsenin umrunda degil aslinda. Birey olmamamiz icin elinden geleni yapan ve evladinin etinden, sutunden, derisinden, yununden yararlanan turk aile yapisinda yetistirilmis bizler icin biraz garip gelsede alisma sureci cabuk geciyor ve eglenceli olmaya basliyor. Burda hayatlar tek kisilik, herkes kendi klibinde oynuyor. kulakliklar kulakta herkes hayatinin soundtrackini dinliyor. East Village de turlarken homeless in birinde ipod gorunce bu yazinin basligini iCity yaptim.

Turkiyeden gelirken ve hala devam eden, gencligini 90 larda gecirenlerde gorulen travmatik etki olarak rafet el roman esprilerine okadar cok maruz kaliyorum ki umarim benim soundtrack imi "oh memo burasi nev york amerika" sanmamistir kimse. Illa turkce bir seyler dinliceksem "sevmek bize is oldu new york sokaklarinda" diyorum ve mazhar alansona selam ediyorum. Ilk zamanlar kaybolmaya calistigim grid seklinde planlanmis new york sokaklarinda insan kendi kendine sormadan edemiyor "acaba bu sefer hangi harf oldu?". yuruyorum yuruyorum yuruyorum, sokagi dinliyorum tekrar deniyorum "acaba adimi yazabildim mi?" diyorum kendi kendime ve ardindan paul auster'a selam ediyorum. Romanlarinda oyle bir tasvir etmis ki hakkatten cuk oturuyor bazi seyler. gozlem yapmanin dibine vuruyorum burda. inceliyorum, bakiniyorum, soruyorum ve tabi ki kurcaliyorum. bakinca daha iyi anliyorum ki ben ve cevremdeki insanlarin belkide en buyuk korkusu olan local insan olma korkusu aslinda farkinda olmadan international bir insan olarak son bulmus. bunu japon birine 70 lerin japon gruplarindan bahsedince size saskinlikla bakmasiyla daha iyi anlayabiliyorsunuz. bu arada buraya geldigimden beri how i met your mother ve seinfeld esprileri daha fazla gulduruyor beni. cunku tamamen bu sehir icin yazilmis. bazen aklima geliyor ve kendi kendime yine gulme tutuyor. ilkokuldan beri bunyemde varolan bu sorun arasira burdada nuksediyor. umarim bunu kaybetmem.
:)


bu arada fotograf oturdugum sokaktan

2 yorum:

perfect on paper dedi ki...

el yordamiyla
susuz
uykusuz
nereye sokaginda
yurumek
hizli hizli
mutlaka yetismek gerek
beklemek gecen yuzyilin isi
ama kiminle, nasil?
ny sokaginda

la grande finale dedi ki...

zamansiz olan her seyin buyulu korkusu derim ortacgile her daim selam ederim.

bu arada uyarlaman cok iyi olmus :)